14 Ekim 2012 Pazar

Biri Bizi Durdursun

Güldük, hep güldük. Dünyanın öküzlerin boynuzları üzerinde durduğunu düşünen insanlara, dünyanın düz olduğuna inanan insanlara durmadan güldük. Salaktı çünkü onlar bize göre ve biz, 21. yüzyılda tek tek çok zeki insanlarız. Sınırsız hayal güçlerimizle, bilgisayarlarımızdaki sınırları kaldırdık. Uzak coğrafyaların bilinmez insanlarına ulaşmamız yalnızca saniyelerimizi alıyor. Çok güzel telefonlarımız var artık. Öylesine ki, neredeyse ekrana bakınca aklımızdan geçen kişiyi arayacaklar. Hızlı arabalara biniyoruz ve istediğimiz her programı 1000 kanallı kara kutularımızda izliyoruz. Bilgilere ulaşmamız yalnızca saniselere bakıyor ve tanrısal bir güçle bağlanıyoruz Dünya'ya. Sesin içine öyle güzel gömülmüşüz ki ne sessizliği anlıyoruz, ne de çığlıkları duyacak halimiz var. En güzeli de Dünya'nın yuvarlak olduğunun ve öküzlerin boynuzlarında dönmediğinin farkındayız.
Saatlerimiz var mesela bizim. Zamanı gösteren. Zamanı görmekle yetiniyoruz biz artık. Zamanın içindekileri görmek zor geliyor. Koskoca bir yanılsamanın içinde, yadsınmış hayatlarımızla yalıtılmış hayaller kuruyoruz. Farklı coğrafyalarda, aynı zamanı yaşadığımız insanlar, yalnızca ''ötekiler'' bizim için. Açlık ve susuzluğun yaşandığı coğrafyalar, savaşı görenler, ölenler yalnızca 3 dakikalık bir haber ve 1 saatlik sohbet konusu bizim için. Pizza Kulesi'ni görünce Galilleo'yu hatırlayan insan sayısı şükür ki azaldı. Artık O'na dayanmış gibi fotoğraf çektirebilecek kadar yüksek bir perspektife sahibiz. Bu tanrının bir lütfu olmalı. 
Sosyolojik kuramlar neyse ki artık önemsiz. Nitekim Sartre ve Durkheim gibi aptalların değil de dahi siyasetçilerin söylediklerini dinlemeyi öğretti bize zaman. Farkında değiliz belki ama kendini bir bilinmeze emanet eden ve bu uğurda acı çeken belki de tek canlı türü olarak tarihe adımızı altın harflerle yazıyoruz. Sınırlarımız, dillerimiz ve dinlerimiz var bizim. Öldürmeyin emrini kendi dilimizdeki, dinimizdeki haliyle öğrenmeyi reddedenleri öldürerek zafere yaklaşıyoruz. Dilin neden var olduğunu unutup, herkesi kendi dilimizde konuşmaya zorlamak gibi muhteşem bir politikayla var ediyoruz egolarımızı. 
Birbirimizi anlamak gibi bir derdimiz yok artık. Ne de olsa kendimizi bile anlamıyoruz. Ben'lik sorunumuz olmaması da bir modern yaşam başarısı olsa gerek çünkü artık ortada ''ben'' de yok. Kendimizi siyasi kimliklerimizle, kazandığımız parayı bize getiren işlerle tanımlamak çok daha lezzetli geliyor. 
Şükürler olsun ki bilim ve sanat denen iki saçmalığın da artık Dünya'da gerekliliği ve geçerliliği yok, Einstein'ın dil çıkarmış fotoğrafının odamızdaki o güzel duruşunu saymazsak eğer. Öylesine muhteşem bir çağın çocuklarıyız ki, Dünya'yı öküzlerin boynuzundan alıp siyasilerin kravat düğümlerinin içine oturttuk. Ve siyaset denen o yapay kabullenişin, dinmek bilmez zehrin içine oturttuk zamanı. Sınırlarımız, dinlerimiz ve dillerimizle kendi güzel ve özgür Dünya'mızı yarattık. Ancak biri bizi durdursa iyi olur çünkü bir sonraki aşamada siyasilerin kravat düğümünden çıkan Dünya'nın nereye gireceği hala muamma.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder